Neler yeni

Welcome to Cidar - Hak Yolunda... Hak üzere...

Forumumuza hoş geldiniz, burada birçok faydalı içerik ve aktif bir topluluk sizi bekliyor, ancak tüm özelliklerden yararlanabilmek ve paylaşımlara katılabilmek için kayıt olmanız gerekmektedir.

Muhammed Suresi Tefsiri

Admin

Yönetici
Katılım
19 Şub 2025
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
16
1- الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ “İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar var ya; (Allah) onların amellerini boşa çıkarmıştır.”



Ayette nazara verilen kimseler,




-İslâma girmekten ve ona göre yaşamaktan kaçındılar.



-Veya Bedir savaşında İslâma karşı savaşanlar, finanse edenler gibi, insanları ondan men etmeye çalıştılar.[1>



-Veya bunlar Kureyşin şeytanları, yani şeytan gibi insanları aldatmaya çalışan reisleridir.



-Veya ehl-i kitaptan olup batılda ısrar edenlerdir.



-Veya ayet inkâr eden ve dine engel olmaya çalışan herkesi şümulüne alır.



Onların amellerinin boşa çıkması ise,



-Sıla-i rahimde bulunmak, esirleri hürriyete kavuşturmak, komşuluk haklarını korumak gibi aslında güzel olan amellerinin boşa çıkması, zayi olmasıdır.



-Veya, bu amelleriye Allahın rızasını aramadıklarından, hak yolu bulamamalarıdır.



-Veya peygambere yaptıkları hileleri ve O’nun yolundan alıkoymak için gösterdikleri gayretlerinin sonuçsuz kalmasıdır. Allah, Rasûlüne yardım ederek ve dinini bütün dinlere üstün kılarak o inkârcıların çalışmalarını neticesiz kılmıştır.







2- وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ “İman eden ve salih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene -ki o, Rablerinden gelen haktır- inananların ise günahlarını örttü ve hâllerini düzeltti.”



Ayet, muhacirleri, ensarı, ehl-i kitaptan ve başkalarından iman edenleri içine alır.



Ayette, Hz. Peygambere inen’e iman etmenin özel olarak nazara verilmesi, bu olmadan edilen bir imanın tam olmadığını hissettirmek ve O’na inen Kur’anın büyüklüğüne dikkat çekmek içindir. Çünkü Kur’an, Allahın indirdiği kitaplarda asıldır.



Bunun için, şöyle diyerek te’kidde bulundu: “o, Rablerinden gelen haktır.”



Denildi ki: Kur’anın hak oluşu, kendisinin önceki kitapları neshetmesi ve O’nu neshedecek başka bir kitap ise gönderilmeyecek olmasındandır.



“Günahlarını örttü”



Allah, onların imanı ve salih ameli sebebiyle, günahlarını örtmüştür.



“Ve hâllerini düzeltti.”



Onları muvaffak kılarak ve te’yid ederek din ve dünya hususunda durumlarını salih kılmıştır.







3- ذَلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِن رَّبِّهِمْ “Bunun sebebi şudur: İnkâr edenler batıla tabi oldular ve iman edenler ise Rablerinden gelen hakka tabi oldular.”



Burada işaret edilen, buraya kadar nazara verilmiş olan,



-Allahın inkârcıları saptırması,



-Mü’minlerin günahlarını örtmesi



-Ve durumlarını salih kılmasıdır.



Üstteki ayetlerde bu mana biraz hissettirilmişti. Bununla ise, açık bir şekilde bildirildi. Bu açıdan bu ayet, evvelinin bir tefsiridir.



كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ “İşte Allah, onların durumlarını insanlara böyle anlatır.”



İşte böylece Allah her iki fırkanın veya insanların hallerini insanlara beyan edip açıklar.



-Veya Allah batıla uymayı kâfirlerin ameli için bir mesel,



-Boşa çıkarmayı onların amelleri için bir mesel,



-Ve hakka uymayı mü’minler için bir mesel,



-Günahların örtülmesini de mü’minlerin kurtulması için bir mesel kılar.







4- فَإِذا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ “İnkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.”



Bundan murat, onlarla savaşta karşılaşma durumudur.



Öldürmekten “boyun vurmak” şeklinde bahsedilmesi,



-Savaşta mümkün olduğunca katlin bu şekilde yapılmasını hissettirmek,



-Ve öldürmenin en çirkin şekliyle onu tasvîr etmek içindir.



حَتَّى إِذَا أَثْخَنتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ “Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın).”



فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاء “Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin.”



Ayetten murat, savaş esirleri konusunda



-Ya onları bedelsiz salıvermek,



-Ya da esir olarak tutup fidye karşılığı bırakmak şeklinde muhayyer olduklarını bildirmektir.



حَتَّى تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا “Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar hüküm budur.”



Savaş ağırlıklarından” murat, savaşın kendisiyle yapıldığı silah gibi aletlerdir. Yani, savaş bitip de ancak Müslüman veya onlarla barış yapan kimseler kalıncaya kadar hüküm budur.



Ayet



-Düşmanın boynunu vurmanın,



-Onları esir edip bağlamanın,



-Veya onları salıvermenin,



-Veya kendilerinden fidye almanın



-Veya beraberce bunların hepsinin ne zamana kadar olması gerektiğini ifade eder. Yani, bu hükümler müşriklerin saltanatlarının bitip savaşa son vermelerine kadar yürürlüktedir.



Denildi ki: Bu, Hz. İsanın nüzûlünde gerçekleşecektir.[2>



ذَلِكَ “Bu, böyledir.”



Yani, “durum işte budur.”



Veya “onlara işte böyle yapın.”



وَلَوْ يَشَاء اللَّهُ لَانتَصَرَ مِنْهُمْ “Şayet Allah dileseydi elbette onlardan intikam alırdı.”



Şayet Allah dilese onlardan intikam alır, hepsini toptan helâk ederdi.



وَلَكِن لِّيَبْلُوَ بَعْضَكُم بِبَعْضٍ “Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor.”



Mü’minleri kâfirlere karşı deneyip cihad etmelerini ve böylece büyük sevabı elde etmelerini istiyor. Kâfirleri de mü’minlerle deniyor, ta ki onların bazısı küfründen vazgeçsin diye onların eliyle azaplarının bir kısmını dünyada verdiriyor.



وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَن يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ “Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.”







5- سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ “Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecektir.”







6- وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ “Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır.”



Allah cenneti dünyada tarif etmişti. Onlar da cennete müştak oldular ve onu kazandıracak işler yaptılar.Veya mana şöyle olabilir: Allah, cenneti onlara öyle beyan etti ki, cennet ehlinin her biri kendi menzilini bilir ve sanki ilk yaratıldığı günden beri orada yaşıyormuş gibi kolayca bulur.Ayet, “Allah, o cennetin kokusunu onlara hoş kıldı” manasına da gelebilir.



Veya “Allah her birine müstakil bir cennet düşecek şekilde cenneti kendilerine hudutları belli hâle getirdi” demektir.verilir. Bu rivayetlere göre Hz. İsa geldiğinde kırk yıl adil bir hükümdar olarak hükmedecek, Onun devrinde sulh ve adalet hakim olacaktır.







7- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder.”



Eğer O’nun dinine ve Rasûlüne yardım edersiniz, o da düşmanlarınıza karşı size yardım eder.



وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ve ayaklarınıza sebat verir.”



İslâmın hakkını vermek ve kâfirlere karşı mücadele etmek hususunda ayaklarınızı sabit kılar.







8- وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَّهُمْ “İnkâr edenlere gelince, onlara yıkım vardır.”



وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ (Allah) onların amellerini boşa çıkarmıştır.”







9- ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ “Çünkü, onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmadılar.”



Allahın indirdiği”nden murat, Kur’an’dır.



Bundan hoşlanmamaları, içinde bulunan tevhidden ve alışmış oldukları ve nefislerinin hoşlandığı şeylere ters gelen yükümlülüklerden dolayıdır.



Ayetin bu kısmı, Kur’anı inkârlarının niçin helâketlerine ve yoldan çıkmalarına sebep olduğuna açıklık getirmektedir.



فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ “Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.”



Daha önce onların amellerinin boşa gittiği nazara verilmişken burada tekrar edilmesi, Allahın indirdiğinden hoşlanmamanın Kur’anı inkârı gerektirdiğini hissettirmek içindir.







10- أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Artık onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı?”



دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ “Allah, onları yerle bir etmiştir.”



Onlara verdiği can, mal ve ailelerinin tümünü yok etti.



وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا “Kafirlere de bunun emsali vardır.”



Kâfirler için de bu akıbetin veya bu cezanın emsali vardır. Allah bu şekilde haddi aşanlara ceza vermeyi prensip edinmiştir.







11- ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا “Çünkü Allah iman edenlerin Mevlâ’sıdır.”



Düşmanlarına karşı onlara yardımcıdır.



وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ “İnkâr edenlere gelince, onlar için bir Mevlâ yoktur.”



Kâfirlerin ise, kendilerinden azabı def edecek bir yardımcıları yoktur.



Ayette “onlar için bir Mevlâ yoktur” denilmesi “Ve gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler.” (Yunus, 30) ayetine muhalif düşmez. Çünkü oradaki “Mevlâ” ifadesi “Mâlik” manasındadır.







[1> Bunlar Ebu Celil ve Haris Bin Hişam gibi küfrün önde gelen liderleridir. Sayılarının altı veya oniki olduğu ifade edilir. Şeklen infakta bulunmakla beraber, batıl yolda harcama yaptıklarından, bütün harcamaları boşa gitmiştir.



[2> Hadislerde kıyamet alametlerinden biri olarak Hz. İsanın nüzulü de nazara

12- إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ “Şüphesiz Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar.”



وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ “İnkâr edenler ise, (dünyada) keyiflerine bakarlar.”



وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ “Ve hayvanların yediği gibi yerler.”



Hayvanların yediği gibi, hırsla ve akıbetten gafil bir şekilde yerler.



وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ “Onların varacakları yer ateştir.”







13- وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِّن قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ (Ey Peygamber!) Seni yurdundan çıkaran beldeden daha kuvvetli olan nice beldeler vardı ki biz onları helâk ettik.”Çeşit çeşit azaplarla biz onları helâk ettik.



فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ “Onların hiç bir yardımcısı da olmadı.”



Onlar için azabı kendilerinden savacak hiçbir yardımcı yok.







14- أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ كَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ “Rabbinden bir beyyine üzere olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve hevâlarına uyan kimseler gibi midir?”



Beyyine”den murat,



-Kur’andır.



-Veya genel bir şekilde aklî ve naklî delillerdir.İşte başta Hz. Peygamber olmak üzere, ehl-i iman böyle bir delile sahiptirler.Bu şekilde Rabbinden delil üzere olanla, şirk ve isyan gibi kötü amelini güzel gören hiç aynı olur mu? Böyleleri, değil bir delil üzere olmak, şüphe bile etmeden hevâlarına tâbi olmuş kimselerdir.







15- مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ “Müttakilere vaat edilen cennetin meseli şöyledir:”



Cennetin meseli”, onun hayret verici özelliği manasındadır. Bu ayetten önce Rabbinden beyyine üzere olan mü’minle, kötü amellerini güzel görüp hevâlarına uyanların aynı olmadığı nazara verilmişti. Burada da benzeri bir üslûpla mana şöyle tekdir edilebilir: “Hiç cennet ehlinin hâli, cehennem ateşinde daimi kalacak olan kimse gibi midir?”



فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ “Orada bozulmayan temiz sudan nehirlervar.”



وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ “Tadı değişmeyen sütten nehirler.”



وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ “İçenlere zevk veren şaraptan nehirler.”



Bu cennet içeceklerinde hoş olmayan bir tad ve koku yoktur, ayrıca insanı sarhoş da etmez.



وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى “Ve süzme baldan nehirler var.”



Bu balda mum ve arının atık maddeleri gibi karışık şeyler yoktur.



Ayette, cennet içeceklerinin temsili yapılmıştır. Dünyada içeceklerden lezzet almaya sebep neler varsa, cennette en güzel şekliyle olacaktır. Bu içeceklere dünyada arız olan ve kalitesini düşüren özellikler ise orada söz konusu olmayacaktır.



Ayrıca bu anlatımda cennet içeceklerinin bolluğu ve devamlılığı tavsif edilmiştir.



وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ “Orada onlara her türlü meyve vardır.”



Bu kıyas üzere, orada onlara her türlü meyve vardır.



وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ “Bir de Rablerinden bir mağfiret.”



كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ “(Bu cennetlikler),ateşte daimi kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimseler gibi midir?”



Üstte cennet ehli için anlatılan içeceklere bedel, cehennem ateşinde ebedi kalacak olan kimseye sıcaklığının şiddetiyle bağırsakları parça parça edecek bir su verilecektir.







16- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ “Onlardan seni dinlemeye gelenler de var.”



حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِندِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا “Senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilen kimselere, “O demin ne söyledi?” dediler.”



Ayette anlatılanlar münafıklardır. Hz. Peygamberin sohbet meclisine gelip sözünü işitiyorlar, ama çıktıklarında sahabenin âlimlerine şöyle diyorlardı:



“O demin ne söyledi?”



Böyle demeleri istihza için olabileceği gibi, bilgi almak için de olabilir. Çünkü anlattıklarını hafife aldıklarından can kulağıyla dinlememişlerdi.



أُوْلَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ “İşte bunlar, Allah’ın,kalplerini mühürlediği ve hevâlarına uyan kimselerdir.”



Bundan dolayı Hz. Peygamberin anlattıklarıyla istihza ettiler ve kelâmını hafife aldılar.







17- وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى “Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırdı.”



Allah, böylelerine ziyadesiyle muvaffakiyet ve ilham vererek hidayet eder.



Veya bundan murat şu da olabilir: Hidayet üzere olanlara gelince, onlar Hz. Peygamberi dinlediklerinde, O’nun sözü hidayetlerini artırır.[1>



وَآتَاهُمْ تَقْواهُمْ “Ve onlara takva’larını verdi.”



Allahın onlara takva’larını vermesi,




-Sakınacakları şeyleri beyan etmesi,



-Takva sahibi olmaları için yardımcı olması,



-Veya takva’larının karşılığını vermesi şeklinde anlaşılabilir.







18- فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً “Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar.”



فَقَدْ جَاء أَشْرَاطُهَا “Muhakkak onun alametleri gelmiştir.”



فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ “O kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?”



Yani,



-Hz. Peygamberin gönderilmesi



-Ayın ikiye bölünmesi gibi kıyamet alâmetleri ortaya çıkmışken geriye sadece kıyametin ansızın gelmesi kalmaktadır. Geldiğinde ibret almaları ise neye yarar? O vakitte artık bir hazırlık yapamazlar, onun gelmesinden bir fayda bulamazlar.







19- فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ “Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.”



وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ “Günahın için istiğfar et.”



Mü’minlerin saadetini ve kâfirlerin şekâvetini bildiğinde, Allahı bir olarak bilmeye ve



-Nefsin hâllerini ve fiillerini düzelterek,



-Ve günahın için istiğfar ederek nefsini olgunlaştırmaya devam et.



وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için de.”



-Onların günahları için dua ederek,



-Ve kendilerini bağışlanmalarını gerektirecek hallere teşvik ile mağfiret talebinde bulun.



Ayette “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için de” denilmesinde onların buna son derece muhtaç olduklarını ve günahlarının çokluğunu hissettirmek ve ayrıca onların günahının



Hz. Peygamberden farklı olduğunu hissettirmek vardır.



Çünkü Hz. Peygamberin günahı, evlâ olanı terk etmek şeklindedir.[2>



وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ “Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de,içinde kalacağınız yeri de bilir.”Allah sizin şu dünyada geçirdiğiniz halleri bilir. Çünkü bunlar kat edilmeleri gerekli olan merhalelerdir.



Ahirette varacağınız yeri de bilir. Çünkü orası ikâmet yerinizdir. Öyleyse Allahtan korkun, istiğfar ile O’ndan mağfiret isteyin ve ahiretiniz için çalışın.




[1> Aynı sudan arı içtiğinde bal yapar, yılan içtiğinde ise, zehir akıtır.



[2> Peygamberler masumdurlar, dolayısıyla günah işlemeleri düşünülemez. Ama, daha evlâ olanı terk etmeleri söz konusu olabilir. Enfal Sûresi 67-69. ayetlerde anlatıldığı üzere, Hz. Peygamberin (asm) Bedir esirlerini fidye ile serbest bırakması, buna bir misal olabilir.

20- وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ “İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler.”

“Keşke cihad ile ilgili bir sûre indirilse” diyorlar.

فَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ مُّحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ “Fakat muhkem bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.”

“Kalplerinde hastalık olanlarının”


Hastalıktan murat dinde zaaf veya münafıklıktır.

“Ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.”

Böyle bakmaları, ölümden korkmalarındandır.

فَأَوْلَى لَهُمْ “O da onlara pek yakındır.”

Korktukları başlarına gelsin.



21- طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَّعْرُوفٌ “İtaat ve maruf bir söz.”

Onlara emredilen, itâat etmeleri ve marûf bir söz söylemeleridir.

فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ “İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.”

Cihad hususunda hırslarında veya imanlarında sadık olsalar, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.



22- فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ “Demek siz iş başına geçecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız, öyle mi?”

Ayet metnindeki “tevelli” kelimesi “işbaşına geçmek” ve “yüz çevirmek” anlamlarına geldiğinden, ayete iki şekilde mana verilmiştir:

1-İnsanlara yönetici olursanız, saltanat cazibesiyle yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını mı koparacaksınız?

2-İslâmdan yüz çevirirseniz, cahiliye günlerinizdeki çapulculuğa ve akrabalarınızla savaşmaya mı döneceksiniz?

Yani, dinde zaafları ve dünyaya hırs göstermeleri sebebiyle, böyle yapmaları kendilerinden beklenir.



23- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ “İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.”

İşte bunlar,

-Yeryüzünde fesat çıkarmaları,

-Ve sıla-i rahmi kesmeleri yüzünden Allahın lanetlemiş olduğu kimselerdir.

Bundan dolayı onların kulaklarını hakkı işitmeye karşı sağır kıldı, gözlerini de âmâ yaptı. Dolayısıyla artık Allah yoluna gelemezler.



24- أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?”

Onlar, Kur’anda olan nasihatleri, sakındırmaları düşünmüyorlar mı, ta ki günahlara cesaret edemesinler?

أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا “Yoksa bazı kalpler üzerinde kilitler mi var?”

O kalplere bir öğüt ulaşmıyor, bir hakikat onlarda inkişaf etmiyor.

Ayette “kalpler” (kulûb) ifadesinin elif-lâmsız gelmesi, bundan muradın onlardan bazılarının kalpleri olmasıdır.

-Veya o kalplerdeki katılığın müphemliğindendir.

-Veya o kalplerin aşırı cehaletindendir.

Ayette kilitlerin kalplere nisbet edilmesi, bu kilitlerin o kalplere uygun olup, bilinen kilitlere benzemediğine delâlet içindir.



25- إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ “Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisin geri dönenler var ya; şeytan onları aldatıp peşinden sürüklemiş, ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür.”

Vazıh deliller ve apaçık mu’cizelerle doğru yol kendilerine belli olduktan sonra, önceki küfür hâllerine dönenler var ya, şeytan onlara bu büyük cürümleri yapmayı kolaylaştırmış, şehevî şeylere onları sevk etmiştir.



26- ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ “Çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayan kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demişlerdi.”

Bunu,

-Yahudiler münafıklara söylemiştir.

-Veya münafıklar Yahudilere söylemiştir.

-Veya bu iki fırkadan biri müşriklere söylemiştir.

“Bazı işlerde size itaat edeceğiz.”

-“Cihada katılmayıp oturmak,

-Veya Müslümanlara karşı savaş olduğunda ortak hareket etmek,

-Peygambere karşı çıkmak gibi meselelerde sizinleyiz” dediler.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ “Oysa Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir.”

Bu da o sırlarından biridir, Allah bunu onlara karşı ifşa etmiştir.



27- فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ “Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak?”

Onlar bundan korkuyor ve bu yüzden savaştan çekiniyorlardı. Ama ölüm geldiğinde melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alacaklar.

Ayet, onların vefat hâlini tasvîr etmektedir.



28- ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ “Bu, onların Allah’ı gazablandıran şeylere uymaları ve O’nun rızasından hoşlanmamaları yüzündendir.”

Onların böyle öldürülmeleri şu sebepledir:

Çünkü onlar Hz. Peygamberin Tevratta geçen özelliklerini gizlemek ve O’nun emrine isyan etmek gibi Allahı kızdıracak küfre tâbi oldular.

Ayrıca, O’nu râzı edecek iman ve cihad gibi tâatlerden hoşlanmadılar.

فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ “Allah da onların amellerini boşa çıkardı.”



29- أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ “Yoksa, kalplerinde bir hastalık olanlar Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?”



30- وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ “Şayet dilesek, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın.”

Biz istesek o münafıkları bizzat kendilerini tanıyacak şekilde bir kısım delillerle Sana tanıtırdık. Sen de onları belirlediğimiz alâmetlerle tanırdın.



وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ “Andolsun, sen onları konuşma tarzlarından tanırsın.”

Ayet metnindeki “lahn-ı kavl”

-Konuşma üslûbudur.

-Veya konuşurken tariz ve tevriye ile îmalı konuşma cihetine meyletmektir.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ “Ve Allah, amellerinizi bilir.”

Bildiği için de maksadınıza göre amellerinizin karşılığını verir. Çünkü “ameller niyetlerledir.”



31-
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ “Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.”

Andolsun ki biz sizleri cihadla ve diğer zor mükellefiyetlerle deneyeceğiz.

Amellerinizden haber verecek şeylerle sizleri imtihan edeceğiz, böylece amellerinizin güzeli ve çirkini ortaya çıkacak.

Veya imanları ve mü’minlere dostluklarıyla alakalı olarak deneyeceğiz, ta ki dostluklarının doğru mu yoksa yalandan mı olduğu ortaya çıkacak.



32- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا “İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler.”Bunlar Kurayza ve Nadir Yahudileridir. Veya Bedir savaşı için finansal destek veren önde gelen Mekke müşrikleridir. Onlar küfürleriyle ve Allah yolundan çevirmeye çalışmalarıyla Allaha asla bir zarar veremezler.

Veya “hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler” ifadesinden murat “Allah rasûlüne asla bir zarar veremezler” manasıdır. Cenab-ı Hakkın, Hz. Peygambere yönelik durumu kendine nisbet etmesi, Rasûlünün şanına tazim içindir.

وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ “Allah, onların amellerini boşa çıkaracaktır.”

Onların güzel amellerinin sevabını boşa çıkaracaktır.

Veya Hz. Peygambere zorluk çıkarmak üzere yaptıkları tuzakları boşa çıkaracaktır. Böylece onlar, bu tuzaklarından bir sonuç alamayacak, hedeflerine varamayacaklar. Bu tuzakları kendi aleyhlerine dönüp ancak kendilerinin katline ve vatanlarından sürülmelerine yarayacak.



33- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin.”

وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ “Ve amellerinizi boşa çıkarmayın.”

Üstte anlatılan kimselerin amellerinin boşa gitmesi gibi, siz de,

-Küfür,

-Nifak, (iki yüzlülük, münafıklık)

-Ucub, (amelini beğenmek)

-Riya, (gösteriş)

-Minnet ve eziyette bulunmak gibi hâllerle amellerinizi boşa çıkarmayın.

Ayette, büyük günah işleyenlerin iyi amellerinin boşa gideceğine bir delil yoktur.



34- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ “İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar, sonra da kâfir olarak ölenler var ya, Allah asla onları bağışlamayacaktır.”

Ayetin ashab-ı kalîb hakkında inmesi sahih olsa bile, hüküm itibarıyla küfür üzere ölen herkese hükmü şamildir.[1>

“Kâfir olarak ölenlerin bağışlanmayacağının” bildirilmesi, mefhum-u muhalifi ile küfür üzere ölmeyenlerin diğer günahlarının bağışlanabileceğine delâlet eder.



35- فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ “Sakın zaaf gösterip barışa çağırmayın.”

Gevşeklik gösterip de zillet içinde barış istemeye mecbur kalmayın.

وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ “Sizler üstünsünüz.”

وَاللَّهُ مَعَكُمْ “Allah da sizinledir.”

O, yardımcınızdır.

وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ “O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.”



36- إِنَّمَا الحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir.”

Onun bir sebatı yoktur.

وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ “Eğer iman eder, kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir.”

İmanınızın ve takvanızın sevabını verir.

وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ “Ve sizden (bütün) mallarınızı istemez.”

O, Allah yolunda mallarınızın tamamını sizden istemez. İstemiş olduğu kırkta bir veya onda bir gibi az bir şeydir.



37- إِن يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ “Eğer onları sizden isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkarırdı.”



38- هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ “İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz.”

Ayet, savaş masrafı, zekât ve diğer infak türlerini içine alır.[2>

فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ “İçinizden kiminiz cimrilik ediyor.”

İçinizden bir kısım insanlar cimrilik yapar.

Ayet, önceki ayete bir delil gibidir.

وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ “Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder.”

Çünkü infakın faydası da, cimriliğin zararı da ilgili kişiye aiddir.

وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء “Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.”

Allahın size emrettiği hususlarda –haşa- bir ihtiyacı yoktur, siz ise bunlara muhtaçsınız. Eğer emirlerine uyarsanız, bunun faydası sizedir. Yüz çevirirseniz de siz zarar edersiniz.

وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ “Eğer siz yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar.”

Yüz çevirme ve imana aldırmamada sizin gibi olmazlar.

Bu kavimden murat

-İranlılar olabilir. Çünkü, Hz. Peygambere bunların kim olduğu sorulduğunda, Selman-ı Farisi de yanı başındaydı. Dizine vurup şöyle buyurdu: “İşte bu ve kavmi” dedi.

Veya bunlardan murat Ensardır.

Veya Yemen halkıdır.

Veya meleklerdir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim Muhammed sûresini okusa, Allahın ona cennet nehirlerinden içirmesi bir hak olur.”


[1> Ayetin Bedirde öldürülen yetmiş müşrik hakkında nazil olduğuna dair bazı rivayetler vardır. Cesetleri bir çukur kazılıp oraya bırakılmaları cihetiyle, kendilerine “ashab-ı kalîb” yani “kuyu ashabı” denilmiştir. Ayetin onların durumu hakkında indiği sahih bir rivayet bile olsa, hükmünün genel olduğunda bir tereddüt yoktur.

[2> Çünkü bunların hepsi “Allah yolunda vermek” şümulüne dâhildir.


Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
 
Üst Alt