Admin
Yönetici
- Katılım
- 19 Şub 2025
- Mesajlar
- 180
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 16
1- وَالسَّمَاء وَالطَّارِقِ “Andolsun o semaya ve Târık’a.”
Tarık, kelime olarak yolda gidene denilir. Örfen gece gelen kimse için kullanılır. Sonra gece görülenlere kullanılır oldu. Ayette “gece görülen yıldız” anlamındadır.
2- وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ “Bildin mi nedir Târık?”
3- النَّجْمُ الثَّاقِبُ “O, necm-i sakıpdır.”
Necm-i sakıp, ışık veren yıldız demektir. Sanki yıldız, ışığıyla karanlığı delmekte, ona nüfuz etmektedir.Bundan murat felekler de olabilir.Veya sakıp olmakla bilinen Zühal (Satürn) gezegeni olabilir. Önce kendisinden genel bir özellikle bahsedilmiş, sonra şanını büyük kılmak için ona has bir özellikle ifade edilmiştir.
4- إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ “Hiçbir nefis yoktur ki, başında bir denetleyici bulunmasın.”
Ayet, üstte yapılan yeminin cevabıdır.
5- فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ مِمَّ خُلِقَ “Öyleyse insan hangi şeyden yaratıldığına bir baksın.”
Cenab-ı Hak, her insanın amelini muhafaza eden bir görevli olduğunu nazara verdikten sonra, ona mebde ve maadı düşünmesini tavsiye etti. Ta ki ilk yaratılışına bakarak yeniden diriltilmesini bilsin ve amellerini kaydeden meleğe, akıbetini kolaylaştıracak şeylerden başkasını yazdırmasın.
6- خُلِقَ مِن مَّاء دَافِقٍ “Atılan bir sudan yaratıldı.”
Bundan murat, rahimde erkek ve kadının suyundan meydana gelen imtizaç halindeki sıvıdır. Ayetin devamı bunu nazara verir:
7- يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ “Bu, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.”
Bu sıvı erkeğin sulbünden ve kadının göğüs kafesi tarafından çıkar. Tıbben anlatıldığına göre, nutfe yenilen gıdaların hazmından meydana gelir ve bütün azalardan ayrılarak toplanır. Ta ki kendisinden bu azaların bir benzerinin meydana gelmesine kabiliyetli olsun. Nutfenin yeri, erkeğin haya’larının yanında birbirine sarılı damarlardır. Şüphe yok ki insan beyni nutfenin meydana gelmesinde en büyük fonksiyonu olan azadır, bundan dolayı nutfe dimağa benzer. Cinsel ilişkide ifrat, onda za’fiyeti hızlandırır.
8- إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ “Elbette O, onu döndürmeye de kadirdir.”
İnsanı bir nutfeden yaratan, onu tekrar diriltmeye elbette kâdirdir.
9- يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ “O gün sırlar meydana çıkarılır.”O gün sırlar açığa çıkar, bilinir. Gizli ameller o gün açığa çıkar, insanın içindeki temiz ve kirli duygular birbirinden ayrılır.
10- فَمَا لَهُ مِن قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ “İnsan için o gün ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.”
İnsan için o gün bunların açığa çıkmasına engel olabilecek kendinde bir kuvvet ve dışarıdan bir yardımcı yoktur.
11- وَالسَّمَاء ذَاتِ الرَّجْعِ “Andolsun o dönüşlü semaya.”
Semadaki hareket eden cisimler, hareketlerini tamamladıklarında başladıkları yere gelirler.
Bundan murat yağmur olabilir. Çünkü Allahu Teâlâ vakit bevakit yağmuru dünyaya göndermektedir.
Şu yönden de olabilir: Bulut, denizlerden buharlaşarak gelen suyu taşır, sonra onu arza geri gönderir. Bu yoruma göre, sema’dan murat bulut olabilir.
12- وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ “Ve o yarılıp çatlayan yere.”
Arzın yarılması, ondan biten bitkilerle ve çıkan sularladır.
13- إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ “Şüphesiz o, ayırıcı bir sözdür.”
Şüphesiz o Kur’an, hak ve batılı ayıran bir sözdür.
14- وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ “Ve boş bir söz değildir.”
Onun tamamı ciddi meselelerdir.
15- إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا “Şüphesiz onlar bir tuzak kuruyorlar.”
(Ey Peygamber) Mekke ahalisi o Kur’anı ibtal etmek ve nurunu söndürmek için tuzak kuruyorlar.
16- وَأَكِيدُ كَيْدًا “Ben de bir tuzak kuruyorum.”
Ben de bir tuzak ile onlara mukabelede bulunuyorum. İstidraç ile kendilerine süre tanıyorum, hiç ummadıkları yerden kendilerinden intikam alıyorum.[1>
17- فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ “Onun için sen kâfirlere mühlet ver.”
أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا “Onlara az bir zaman tanı.”
Öyleyse Sen onlara mühlet ver, onlardan intikam almak için uğraşma. Veya onların helâkini istemede acele etme!
Onlara mühlet vermeyi Cenab-ı Hakkın iki defa söylemesi ve farklı kalıpta ifade etmesi, ziyade teskin içindir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Her kim Tarık sûresini okusa, Allah semadaki yıldızların on katıyla kendisine sevap verir.”
[1> İstidracın lügat mânâsı, derece derece yükseltmek veya indirmektir. Istılahta ise, bir kimseyi, kendi arzusuna göre bir noktaya kadar götürüp, sonunda felâkete atmak, mânâsına gelir. İnsanın kavuştuğu bir nimet, eğer onun hakkında hayırlı ise, bu ilâhî bir ikramdır. Eğer o nimet o şahsın kibrini ve isyanını artırırsa bu, ikram değil istidracdır. Hz. Peygamberin (asm) şu ifadeleri de istidracı anlatır: “Görsen ki, Allah bir kuluna veriyor, o ise günahlara devam ediyor. Bil ki, bu o kişi için ancak bir istidraçtır.” (İbnu Hanbel, IV, 145)
Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Tarık, kelime olarak yolda gidene denilir. Örfen gece gelen kimse için kullanılır. Sonra gece görülenlere kullanılır oldu. Ayette “gece görülen yıldız” anlamındadır.
2- وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ “Bildin mi nedir Târık?”
3- النَّجْمُ الثَّاقِبُ “O, necm-i sakıpdır.”
Necm-i sakıp, ışık veren yıldız demektir. Sanki yıldız, ışığıyla karanlığı delmekte, ona nüfuz etmektedir.Bundan murat felekler de olabilir.Veya sakıp olmakla bilinen Zühal (Satürn) gezegeni olabilir. Önce kendisinden genel bir özellikle bahsedilmiş, sonra şanını büyük kılmak için ona has bir özellikle ifade edilmiştir.
4- إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ “Hiçbir nefis yoktur ki, başında bir denetleyici bulunmasın.”
Ayet, üstte yapılan yeminin cevabıdır.
5- فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ مِمَّ خُلِقَ “Öyleyse insan hangi şeyden yaratıldığına bir baksın.”
Cenab-ı Hak, her insanın amelini muhafaza eden bir görevli olduğunu nazara verdikten sonra, ona mebde ve maadı düşünmesini tavsiye etti. Ta ki ilk yaratılışına bakarak yeniden diriltilmesini bilsin ve amellerini kaydeden meleğe, akıbetini kolaylaştıracak şeylerden başkasını yazdırmasın.
6- خُلِقَ مِن مَّاء دَافِقٍ “Atılan bir sudan yaratıldı.”
Bundan murat, rahimde erkek ve kadının suyundan meydana gelen imtizaç halindeki sıvıdır. Ayetin devamı bunu nazara verir:
7- يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ “Bu, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.”
Bu sıvı erkeğin sulbünden ve kadının göğüs kafesi tarafından çıkar. Tıbben anlatıldığına göre, nutfe yenilen gıdaların hazmından meydana gelir ve bütün azalardan ayrılarak toplanır. Ta ki kendisinden bu azaların bir benzerinin meydana gelmesine kabiliyetli olsun. Nutfenin yeri, erkeğin haya’larının yanında birbirine sarılı damarlardır. Şüphe yok ki insan beyni nutfenin meydana gelmesinde en büyük fonksiyonu olan azadır, bundan dolayı nutfe dimağa benzer. Cinsel ilişkide ifrat, onda za’fiyeti hızlandırır.
8- إِنَّهُ عَلَى رَجْعِهِ لَقَادِرٌ “Elbette O, onu döndürmeye de kadirdir.”
İnsanı bir nutfeden yaratan, onu tekrar diriltmeye elbette kâdirdir.
9- يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ “O gün sırlar meydana çıkarılır.”O gün sırlar açığa çıkar, bilinir. Gizli ameller o gün açığa çıkar, insanın içindeki temiz ve kirli duygular birbirinden ayrılır.
10- فَمَا لَهُ مِن قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ “İnsan için o gün ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.”
İnsan için o gün bunların açığa çıkmasına engel olabilecek kendinde bir kuvvet ve dışarıdan bir yardımcı yoktur.
11- وَالسَّمَاء ذَاتِ الرَّجْعِ “Andolsun o dönüşlü semaya.”
Semadaki hareket eden cisimler, hareketlerini tamamladıklarında başladıkları yere gelirler.
Bundan murat yağmur olabilir. Çünkü Allahu Teâlâ vakit bevakit yağmuru dünyaya göndermektedir.
Şu yönden de olabilir: Bulut, denizlerden buharlaşarak gelen suyu taşır, sonra onu arza geri gönderir. Bu yoruma göre, sema’dan murat bulut olabilir.
12- وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ “Ve o yarılıp çatlayan yere.”
Arzın yarılması, ondan biten bitkilerle ve çıkan sularladır.
13- إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ “Şüphesiz o, ayırıcı bir sözdür.”
Şüphesiz o Kur’an, hak ve batılı ayıran bir sözdür.
14- وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ “Ve boş bir söz değildir.”
Onun tamamı ciddi meselelerdir.
15- إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا “Şüphesiz onlar bir tuzak kuruyorlar.”
(Ey Peygamber) Mekke ahalisi o Kur’anı ibtal etmek ve nurunu söndürmek için tuzak kuruyorlar.
16- وَأَكِيدُ كَيْدًا “Ben de bir tuzak kuruyorum.”
Ben de bir tuzak ile onlara mukabelede bulunuyorum. İstidraç ile kendilerine süre tanıyorum, hiç ummadıkları yerden kendilerinden intikam alıyorum.[1>
17- فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ “Onun için sen kâfirlere mühlet ver.”
أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا “Onlara az bir zaman tanı.”
Öyleyse Sen onlara mühlet ver, onlardan intikam almak için uğraşma. Veya onların helâkini istemede acele etme!
Onlara mühlet vermeyi Cenab-ı Hakkın iki defa söylemesi ve farklı kalıpta ifade etmesi, ziyade teskin içindir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Her kim Tarık sûresini okusa, Allah semadaki yıldızların on katıyla kendisine sevap verir.”
[1> İstidracın lügat mânâsı, derece derece yükseltmek veya indirmektir. Istılahta ise, bir kimseyi, kendi arzusuna göre bir noktaya kadar götürüp, sonunda felâkete atmak, mânâsına gelir. İnsanın kavuştuğu bir nimet, eğer onun hakkında hayırlı ise, bu ilâhî bir ikramdır. Eğer o nimet o şahsın kibrini ve isyanını artırırsa bu, ikram değil istidracdır. Hz. Peygamberin (asm) şu ifadeleri de istidracı anlatır: “Görsen ki, Allah bir kuluna veriyor, o ise günahlara devam ediyor. Bil ki, bu o kişi için ancak bir istidraçtır.” (İbnu Hanbel, IV, 145)
Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren